İnandığımız Şey Nasıl Gerçek Olur?
Uğraşsanız da isteklerinizin gerçekleşeceğine yönelik inancınız kalmadı mı? Yeni bir adım atma konusunda tereddüt mü duyuyorsunuz? Hiç düşüncelerinizin gerçekliğe dönüştüğünü, bir şeyin gerçekten en detaylarıyla birlikte hayal ettiğinizde bir şekilde gerçekleştiğini düşündünüz mü? Düşündüğümüz şeyler zaman içerisinde gerçeğe dönüşebilir mi? Hayat aslında her zaman çok mutlu olduğumuz ya da hep çok mutsuz olduğumuz bir süreç değildir. Düşüncelerimiz her şeyden önce bizim gerçekliğimizi ve dünyayı nasıl algıladığımızı belirler. Sosyal psikologlar düşüncelerimizin, isteklerimizin ve beklentilerimizin gerçeğe dönüşmesine değinmişlerdir. Bunun en temelinde çevremizdeki insanların bizim hakkımızdaki beklentilerini bilmemiz ve bunun ışığında bu beklentileri gerçekleştirmeye yönelik vermiş olduğumuz içsel bir çaba vardır. Bir gerçekliği herkes aynı şekilde görmemektedir. Bir şeye baktığımızda ne gördüğümüzü gözlerimiz değil aslında beynimiz algılamaktadır. Ya da bir şeyi kokladığımızda, dokunduğumuzda bunların hepsini beynimiz anlamlandırmaktadır. Dış dünya dediğimiz her şey aslında zihnin içerisinde oluşturulmaktadır. Yani beynimizin neler yapabileceğini, gerçeği nasıl anlamlandırabileceği hepimizde farklılık göstermektedir. Dünyayı olduğu haliyle değil de zihnimizdeki haliyle algılıyoruz. Yorumluyoruz aslında bunu… Ve her şey aslında burada başlıyor… Zihnimizdeki bu yorumlama davranışlarımızda da ortaya çıkmaya başlıyor ve olan biten bu şekilde şekilleniyor. İnançlarımız ve davranışlarımız zaman içerisinde davranışlarımızı etkiliyor. Bir düşünceye içsel olarak ne kadar inanırsak o inanç doğrultusunda davranmaya başlıyoruz. Davranışlarımız zaman içerisinde çevremizi de etkilemeye başlıyor ve sonunda da baştaki düşüncelerimiz, inançlarımız gerçeğe dönüşebiliyor. Tabi burada çok önemli bir ayrışma var ki hayatlarımızda etkileyebileceğimiz ve etkileyemeyeceğimiz noktalar var. Mesela yaşamın içerisinde spontane olarak gerçekleşen olaylar üzerinde hiçbir kontrole sahip değilizdir. Hangi ailede doğduğumuz, depremler, salgınlar, hava durumu, trafik kazası, ölüm... Bunların hiçbirini kontrol edemeyiz. Etkileyebileceğimiz şeylere gelince; düşüncelerimiz, yargılarımız, başımıza gelen olayları nasıl yorumladığımız, bu olaylara nasıl tepki verdiğimiz… Bunlar üzerinde çok daha büyük oranda kontrole sahibizdir. Bunları zaman içerisinde değiştirmemiz mümkündür. Mesela sürekli eşinin onu aldatacağını düşünen biri, kıskançlık duygusu ile birlikte sürekli eşinin davranışlarını izlemeye başlar. Zaman içerisinde kısıtlayıcı davranışlarının artmasıyla birlikte ilişki içerisinde gerginlikler artar. Evlilikleri huzursuz bir evliliğe dönüşebilir ve eşinin aldatma ihtimali norma şartlara göre daha artış göstermiş olur çünkü erkek, aradığı huzuru ve doyumu ilişkisinden alamamaya başlamış olur. Bu sebeple olaylara yaklaşımımızda baştaki inançlarımız oldukça önemlidir ve olayların nasıl gelişeceğini az çok belirler. Kendimiz hakkında bir şeye inandığımızda iki şey yaparız. Doğrulama yanlılığı ve algıda seçicilik… Yani baştaki inancımızı güçlendirecek kanıtlar ararız. Baştaki inancımıza aykırı olan şeyleri göz ardı ederiz. Mesela işimde başarısız olduğuma inanıyorsam her hata benim gözümde yeterince iyi olmadığımın kanıtıdır. Bir şeyi iyi yaptığımda ise bunu şansa bağlayabilirim. Bu sebeple kendimize ve dünyaya dair daha olumlu bir bakış açısı edinmek çok önemlidir. Yalnızca düşünmek ve inanmak bir şeyin gerçekleşmesi için yeterli değildir sadece çok önemli bir ilk adımdır. Ama işin içinde başka önemli adımlar da vardır. Her şey düşünce ile başlar ilk adımımız. Zihnimizde dolanan fikirler ve bu fikirler giderek kalıcılaşmaya başlar. Kalıcılaşan düşünceler de inanca dönüşmeye başlar. Bu sebeple ikinci adım inançtır. Burada düşüncelerimizin doğru olduğuna inanmaya başlarız. Bu inanç davranışlarımıza dayanır. Bu da bizi üçüncü adım olan davranışa getiriyor. Biz bir şeye gerçekten inandığımızda davranışlarımız bu inancımızı takip etmeye başlar. Tekrar tekrar aynı şekilde davrandığımızda da artık otomatikleşiyorlar. Dördüncü adım otomatikleşen davranışların alışkanlık olmasıdır. Günlük olarak rutinimiz haline gelir. Bir alışkanlık yüzlerce binlerce kez tekrarladığında kendiliğimizin bir parçası olur. Kendimizi bununla özdeşleştirmeye başlıyoruz ve onu sürdürmek içinde farkında olmadan çaba harcıyoruz. Zaman içerisinde bunun bize zarar verdiğinin farkında olsak bile alışkanlığa döndüğü için tekrarlama sağlıyoruz. Çünkü beyin tekrarlanan şeyleri sever. Her gün tekrar eden davranışlar bizim gerçeğimiz olur. Düşüncelerimiz kendini gerçekleştiren kehanet oluyor bir süreden sonra… Beklediğimiz sonuçlara ulaşıyoruz.