Sosyal Kaygıyı Anlamak: Utangaçlık
Sosyal kaygı, sosyal ortamlarda (ör; bir davette, toplantıda, arkadaş ortamında, biriyle iletişim halindeyken) bireyin kendini yüksek seviyede rahatsız ve gergin hissettiği durumlarda ortaya çıkan kaygıdır. Burada kişinin kaygı duymasının etkilerinden biri kendisinin başkaları tarafından gözlemlenebilir olması halidir. Kaygı yaşayan bireyin odağında çevresindekiler tarafından fark edilmek ve değerlendirilmek vardır. Bu kişiler, fark edilmeyi ve görünür olmayı büyük bir tehdit olarak algılamaya yatkındır. Ancak, sosyal kaygı durumdan duruma ve kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Örneğin, biri arkadaş ortamında rahatken, topluluk önünde sunum yapmak onun için oldukça tedirgin edici olabilir. Bunun dışında, aile ve arkadaş çevresiyle rahatça iletişim kurarken, tanımadığı kişilerle konuşmak kaygısını bir hayli yükseltebilir. Kimileri de yolda yürürken bile çevresi tarafından gözlemlenmesinden ötürü çok yüksek kaygı yaşayabilir.
Zaman zaman her birimiz sosyal kaygı yaşayabiliriz. Bunun en bilinen örneğine bakacak olursak, bir topluluk karşısında söyleşi veya sunum yaparken çoğu kişi belli bir düzeyde endişe hissedebilir. Eğer birey, kaygıyı yönetemeyecek duruma geldiyse, onu hem fiziksel hem de zihinsel olarak çok rahatsız ediyorsa ve kaygı hayatında birkaç alana da yayıldıysa daha şiddetli bir duruma dönüşmüş olabilir.
Sosyal kaygının temelinde en büyük korku başkaları tarafından eleştirilmek, reddedilmek ve başkalarında kötü bir izlenim bırakmaktır. Bunların sonucunda da kişinin aşağılanacağına, küçümseneceğine ve utanacağına dair bir inanç yerleşmiş olur.
Yapılan araştırmalara göre, sosyal kaygının üç bileşeni göze çarpmaktadır. Bunlar; fiziksel yönler, bilişsel yönler ve davranışsal yönlerdir. Fiziksel açıdan baktığımızda çarpıntı, nefes darlığı, ellerde titreme, yüzde kızarıklık, mide bulantısı, aşırı terleme gibi semptomları görebiliriz. Sosyal durumlarda kaygı yaşayan kişiler, bu bedensel belirtilerin fark edileceğinden de çok korkarlar. Bu nedenle, bir döngünün içine girip bu belirtileri daha yüksek seviyede duyumsayabilirler. Bilişsel yönden değerlendirecek olursak, olaylara ve durumlara yüklediğimiz anlamlar ve inançlar öne çıkmaktadır. Bu durumları tehdit edici olarak gören kişiler daha fazla kaygı hissederler. Temelde yatan bazı düşünceler ve inançlar; herkesin beni sevmesi çok önemlidir, insanlar benim hakkımda asla arkamdan konuşmamalıdır, bir hata yaparsam insanlar bana kızacak, sunum yaparsam kendimi gülünç duruma düşüreceğim, insanlar beni sıkıcı, tembel, beceriksiz, tuhaf bulur, kaygı zayıflığın bir işaretidir… Bu gibi inançlar kaygımızı kontrol edemememize ve çok daha gergin hissetmemize sebebiyet verir. Davranışsal olarak ise, sosyal ortamlardan kaçınmak en sık görülen davranışlardandır. Kısa vadede, o ortamlardan uzak kalmak onlara iyi gelse de, aslında uzun vadede kaygılarını daha çok beslemiş olurlar.
Terapilerde başlıca hedef, kaygının seviyesini rahatsız etmeyecek boyuta getirmektir. Durumlara yüklenen tehlike algısını azaltmak ve tehlikeyle baş etme becerilerine olan güveni arttırmak önemlidir. Yukarıda bahsettiğim gibi, bunu da bedensel, bilişsel ve davranışsal açıdan bir bütün olarak ele olmak oldukça faydalıdır. Sosyal ortamlarda kendinizi gergin hissediyorsanız, o ortamlardan kaçınma isteğiniz fazlaysa terapi yardımıyla bu kaygıyı çok daha iyi yönetebilirsiniz.
Sevgilerle,
- Görüntülü1100.00 TL
- Sesli1050.00 TL